Gazze’deki El Ehli Hastanesi yıkılmadan önce dahi, Joe Biden’ın İsrail’e tam desteği, Filistinlileri ve diğer milyonlarca Arap/ı, ABD’nin yalnızca İsrail’in en önemli destekçisi olmadığına ikna etmişti.
Aynı zamanda Amerikalıların İsrail’in Gazze’de yaptığı, çocukların öldürülmesi de dahil, her şeye suç ortağı olduğuna inanıyorlardı.
Hastane saldırısından kimin sorumlu olduğuna dair tartışmalar çoğu kişinin fikrini değiştirmeyecek. Savaşın devam ettiği 12 günde nefret ve bölünme tırmandı.
İsrail, El Ehli’ye saldırdığına dair suçlamaları çürütmek için “kanıtlar” sundu. İslami Cihad’ın İsrail’i vurmayı hedefleyen bir füzesinin kısa düştüğünü iddia ettiği çeşitli söylemler ortaya koydu.
Sadece Hamas destekçileri için değil, Filistinliler için de, yığınlar halindeki kana bulanmış ceset torbaları yeterli kanıt sunuyordu.
Onlara göre, El Ehli’nin farkı prensip meselesi değil, olayın büyüklüğüydü. İsrail, Hamas’ın beklenmedik saldırısından bu yana her gün Filistinlileri öldürüyordu. Filistinlilere göre El Ehli, İsrail’in onların hayatını umursamadığına başka bir kanıttı.
Hastanenin yıkıldığına ilişkin ilk haberler, Joe Biden Orta Doğu’ya gelirken ortaya çıktı. Programı, daha başlamadan darmadağın oldu.
Başkan Biden’ın İsrail’e derin bir sadakati var. Ülkeye ve Netanyahu’ya herkesin önünde desteğini göstermek için Tel Aviv’e uçmak ona doğal gelmiş olmalı.
Biden; Ürdün kralı, Mısır devlet başkanı ve Filistin lideriyle Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlenmesi planlanan buluşmayla bunu bir şekilde dengelemeyi umuyordu.
Ancak Ürdün, El Ehli’nin bombalanmasının ardından bu görüşmeyi iptal etti. Filistin Lideri Mahmud Abbas hızla, İsrail işgali altındaki Batı Şeria’daki Ramallah’ta bulunan genel merkezine döndü. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Ürdün, İsrail’i kınayan açıklamalar yayımladı.
Gezi, Biden için daha zor bir hal aldı. Devlet başkanları ancak müzakereler sonlandıktan ve artık anlaşma imzalanma kararı alındıktan sonra diplomatik misyon için seyahat eder.
Biden’ın Tel Aviv’e gitmesi bir kumardı. İsrail’in seferberliğini desteklerken, Netanyahu’yla uzlaşması belki de imkansız olan bir konu olsa da, Gazze’deki insani felaketi hafifletmek istedi.
Görüşmelerinden bir anlaşma çıktı. İsrail daha çok askeri yardım sözü aldı. Karşılığında gıda, su ve tıbbi malzeme taşıyan konvoyların Mısır’dan Gazze’ye girmesine izin verildi. Hastanelerin jeneratörleri için yakıt da lazım, ancak anlaşma duyurulduğunda bundan söz edilmedi.
İsraillileri desteklemenin ve onlara savaş hukukuna uymalarını hatırlatmanın dışında Biden aynı zamanda savaşın yayılmaması gerektiğini de vurgulamak istedi.
İran ve Lübnan’daki müttefiki Hizbullah, askeri ve siyasi hareketine, müdahil olurlarsa ABD’yle hesaplaşmak zorunda kalacaklarını göstermek için çoktan iki uçak gemisini Akdeniz’in doğusuna konuşlandırdı.
Orta Doğu’daki ve dışındaki liderlerin Hamas ve İsrail arasında yeni bir savaşı dert etmesinin bir nedeni de, bilinmeyen şeylere gebe olması. Eskinin netlikleri şimdi bir konfor alanı olan varsayımlara dönüştü.
Orta Doğu’ya Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği saldırılardan önce tanıdık bir zemin olarak bakılıyordu. Bir statüko vardı. Bölgedeki hiçbir lider ve müttefikleri bundan çok hoşlanmıyordu, fakat en azından istikrar vardı.
Çoğu Filistinli Hamas’ın saldırısını şaşkınlıkla karşıladı. Bazıları Hamas’ı, isminin Arapça, İslami Direniş Hareketi’nin kısaltması olduğunu unuttuğu var sayarak eleştirdi.
Netanyahu, İsrail’daki siyasi düşmanları tarafından, Hamas saldırı düzenlerken ayakta uyuduğu için, yönetimi sırasındaki askeri felaket ve istihbarat başarısızlıkları yaşandığı için kınandı. İsrailliler hükümetlerinin kendilerini güvende tutacağını düşünmüştü.
Netanyahu’yla doğrudan ilgili diğer bir yanılsama da, Filistinlileri bağımsızlık vermeden yönetilebileceğini düşünmesiydi. Örneğin, İsrail’e geri dönmesine izin verilen işçi sayısı gibi konularda Hamas’la anlaşma yapmıştı.
Aynı zamanda Netanyahu, klasik böl ve yönet taktiğini kullanarak, Hamas’ın Filistin’in liderliği için ana rakibi olan Filistin Ulusal Yönetimi’nin kuyusunu kazmak için çalıştı. Yönetim, yıllarca, meyve vermeyen barış görüşmelerinin parçasıydı, İsrail’i yıllar önce tanımıştı. Ancak konuyu yeniden gündeme getirmek için İsrail’in, gelecekte başkenti Kudüs olacak bir devlet için Filistinlilere toprak vermek için görüşmesi gerekiyor.
Bu, Netanyahu gibi aşırı dinci milliyetçilerden beslenen bir hükümetin lideri için söz konusu olamaz. Bu tavizleri vermeyi asla istemedi. İsrail’in barış için hiçbir ortağının olmadığında ısrar etmek onun için daha kolaydı. Netanyahu ya da halefi, sonraki kuşakları daha fazla savaştan korumak istiyorsa, düşünce yapısını değiştirmeli.
ABD’nin Arap müttefiklerinin liderleri için Filistinlilerin yok sayılamayacağına dair keskin sert bir hatırlatma da oldu.
Ürdün ve Mısır’ın İsrail’le köklü barış anlaşmaları var. BAE, Abraham Anlaşmaları ile İsrail’le ilişkilerini normalleştirdi. Herkes Joe Biden’ın yeni bir Orta Doğu yaratma planından ve övünülecek bir dış politika başarısından faydalanmayı umuyordu. ABD’nin güvenlik garantileri karşılığında İsrail ile Suudi Arabistan’ın birbirini tanıyacağı bir anlaşmaya aracılık edilecekti.
Biden’ın yetkilileri ilerleme kaydedildiğini düşünüyordu. Ancak artık Suudi Arabistan ve İsrail yakınlaşması gündem dışı kaldı.
Arap kralları, prensleri ve devlet başkanları için, Gazze’deki savaş ve hastane saldırısı kabuslara dönmek demek.
2010 yılının sonunda Tunus’ta bir pazarcı, yolsuzluk ve yetkililerin zorbalıklarına karşı protesto için kendini ateşe vermişti. Bu, sadece güç ve varlıklarını değil, belki yaşamlarını da kaybedebilecek olan liderleri dehşete düşüren 2011’deki Arap Baharı’nı tetiklemişti.
Tunus’ta bu kızgın genç adamın ölümü bir devrimi ateşliyorsa, binlerce Filistinli sivilin öldürüldüğü bir savaşın bedeli ne olabilir?
İki haftadan kısa bir süre içinde yeni statükonun savaştan doğacağı kesinleşti. Belki yarattığı şok, insanları yeni bir düşünme tarzına zorlayacak. Eğer sadece eski yöntemleri güçlendirirse, acımasız bir son göreceğiz.